5 Mayıs 2016 Perşembe

6'sı Olmasa

     Bir şiir, bir şarkı. Bir Attila İlhan, bir Ahmet Kaya. “Bir” ile anlatmanın zorluğu altında ezilerek anlatmak istiyorum bugünü. 6 Mayıs’ın her yıl içimize çöken acısını, Deniz’i, Yusuf’u, Hüseyin’i. 

     Hikaye tanıdık. Darağacında verilen “son” nefes. Hatırlandıkça, ilham alındıkça “son” olmaktan sıyrılıp birçok insana “ilk” olmuş üç nefes. Adına şiirler yazılmış üç fidan. Adına şarkılar söylenmiş, ağıtlar yakılmış üç koca yürek. Attila İlhan’ın dizeleri, Ahmet Kaya’nın sesi.

Şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız.
O mahur beste çalar Müjgan'la ben ağlaşırız.
Gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız.
Yalnız kederli yalnızlığımız da sıralı sırasız.
O mahur beste çalar Müjgan'la ben ağlaşırız.

Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı,
Güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı.
Hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı,
Gittiler akşam olmadan ortalık karardı.

Bitmez sazların özlemi daha sonra daha sonra…
Sonranın bilinmezliği bir boyut katar ki onlara…
Simsiyah bir teselli olur belki kalanlara…
Geceler uzar hazırlık sonbahara.

     Attila İlhan şöyle anlatır şiiri yazış hikayesini;  “12 Mart sonrasının kahır günleriydi. Bir sabah radyoda duyduk ağır haberi: Deniz'lere kıymışlardı. Karşıyaka'dan İzmir'e geçmek için vapura bindim. Deniz bulanıktı; simsiyah, alçalmış bir gökyüzünün altında hırçın, çalkantılı... Acı bir yel esintisinin ortasında aklıma düştü ilk mısra... Vapurda sessiz bir köşe bulup yüksek sesle tekrarladım. Vapurdan indikten sonra da rıhtım boyunca bu ilk mısraları tekrarlayarak yürüdüm".

     Çok dinledim Ahmet Kaya’dan ve geç öğrendim hikayesini. Kim dedim bu Müjgan? Hangi adamlardı güneşten ışık yontanlar? Öğrendim Deniz’lerin hikayesini. Nasıl inanç ve inatla güneşten ışık yonttuklarını. Müjgan’a gelince… Müjgan, Sadri Alışık’ın Müjganlarından değilmiş. “Kirpik” demekmiş. O mahur beste çaldığında kirpiğiyle ağlaşmış Attila İlhan. Şarkıyı öyle derin söylerken sesini titreten Müjgan değil, kirpiğiymiş Ahmet Kaya’nın.

      “Simsiyah bir teselli” oldu kalanlara Deniz, Yusuf, Hüseyin. Hatırladıkça ruhumuza batan çuvaldız, cesaretimizi okşayan gözyaşı. Geceler uzadı onlardan sonra, karanlık çöktü. Hazırlandığımız sonbahar geldi, fırtına koptu. Onlardan bize, anlamaya doyamayacağımız ve asla tam anlayamayacağımız hikayeleri kaldı.  Anlamak yetmez, özümsemek şart bu hikayeyi.  Dava uğruna darağacına “bayram yerine gider gibi”  giden adamların hikayesi bu. 

     Darağacında kaldı sandılar Deniz, Hüseyin, Yusuf'u. Oysa ölen sadece bedenlerdi, fikirlerini öldüremediler. Ve gerçek şu ki, fikirler var oldukça "ölüm" denen olgu sadece kelimeden ibaretti. Çok sonra idrak ettiler. 

    Her 6 Mayıs aynı sözü hatırlatır bana. Her 6 Mayısta aynı sözler dolanır aklımda. "Ve cellat uyandı yatağında bir gece, Tanrım dedi, bu ne zor bir bilmece. Öldükçe çoğalıyor bu adamlar, ben tükenmekteyim öldürdükçe.". Tükendiler Denizim, Yusufum, Hüseyinim. Tükendiler yüreği yaşından büyük adamlarım. Sizin giderken yaktığınız sokaklarda tükendiler. Arkalarından yenileri geldi ama merak etmeyin tükenecekler. Sizden öğrendik, inanmayı, fikirlerle savaşmayı. Sizden öğrendik güneşten ışık yontmayı. Siz, gittiğiniz yerde rahat uyuyun. Güneşten ışık yontup Müjgan'la ağlaşma sırası bizde!
    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İyi Ki O Kuyuya İndim

Epey oldu yazmayalı. Hayatın akış hızı ışık hızını zorlayınca kalemim yetişemedi. Biçare bense mecburen akışa bıraktım kendimi. Mütevazi hay...