İnsanlar ikiye
ayrılır, kendi içinde. Bahsettiğim şey “insan ırkı içinde” değil, bir insan
kendi içinde ikiye ayrılır yani. Biraz karışık oldu tabi, biraz açıklayayım. Belki
biraz daha karıştırırım, kime ne? Burda kral benim!
Bütün halinde
dünyaya gelen bedenimiz ve onu tek parça teslim etmekteki çabamız boşadır. İnsan
bedeni bölünemez bir bütündür çünkü. Ama ruh öyle mi? Değil elbet. Ruh bölünebilir,
binlerce kere, onlarca farklı şekilde hem de. Bunu tıp açıklamaz, bunu din
açıklamaz, devletler özel hukuku bununla ilgilenmez bile. Bununla sadece ruhu
bölük bölük olan ve bunu fark etmiş nadide insanların kurduğu gizli bir örgüt
olan “Parçalanmış Ruhlar Cemiyeti” ilgilenir. Bu cemiyet büyük patlamadan önce
kurulmuş olup sonsuzdan gelir ve sonsuza gider. Faaliyetlerini sessiz sedasız
sürdürür, birleşmesi gerektiği düşünülen ama kesinlikle ayrı kalması gereken
parçaların arasına duvarlar örer, kişiyi ise mevcut duruma adapte etmek için
kılını kıpırdatmaz. Çünkü bilir, her insan özeldir ve zorlukların üstesinden
gelmek ancak kişinin kendisinin yapması gereken bir iştir. Kimse kimseyi “daha
iyi” ya da “daha kötü” yapmaz. Biri sadece kişinin yanında olur. İşte,
Parçalanmış Ruhlar Cemiyeti’nin vizyon ve misyonu da bundan ibarettir. Duvar örmek
ve hiçbir şey yapmamak.
Ruh bölünmesi
diyordum, bildiğiniz tüm fen bilimlerini unutun çünkü fiziğin dili tutuk, kimya
bilimi bir kenardan şaşkın şaşkın izlemekte, biyoloji oturmuş ağlıyor. Bu benzeri
görülmeyen ve milyon yılda değil, yarım saniyede bir yer yüzünde oluşan bir
bölünme. Gözle görülemez, kayıtlara geçilemez.
Ruh bölünmesi,
bir an’a kadar büsbütün olan ruhun ilk önce ve mutlaka ikiye bölünmesiyle
başlar. Dikkat edin, o an ve o an’a verilecek tepki kişinin dönüm noktasıdır. An
acı olabilir, ki genelde böyledir. Hatta hep böyledir. İyi olma ihtimali tarih
boyunca ihtimal olarak kalmış olup, bir ihtimalken bile güzeldir. O an, acıdır,
kötüdür, yakıcıdır. Yakıcı olması sıcaklığından bağımsız olup genelde insanın
içini üşüten bir soğukluktadır. Hatta o an ve sonrasında insan her sabaha
içinde bir kırağı ile uyanır. O an ve sonrasında tek parça olamamanın verdiği
çoğullukla baş edemez, bazen çıldırır.
O an’dan
sonraki an’lar ilk an’ın tekrarı niteliğindedir. Ne de olsa tarih tekerrürden
ibarettir. Ruh bölünmeleri de öyle. İlk oluşan iki parçadan biri; pembe
gözlüklü olup “tek ruh” inancına tapmaktadır. Fakat diğeri tam bir imansız olup
sonsuzluğun içindeki sonu beklemektedir. İkisi de yanılır ve azalarak yaşamaya devam ederler. Bir diğer
tabirle, azalarak çoğalırlar. Kalabalıklaşırlar. Kişi bu durumda ya çıldırır-ki bu ihtimalden
size daha önce bahsetmiştim- ya da eğlenmeyi öğrenir. Bazen bir paket çekirdek
alıp ruhunun parçalarının sohbetine kulak misafiri olur, bazen onları duymamak
için yüksek sesli şarkılar söyler, bazen onlardan medet umar. En çok da
geceleri, ağlayarak Parçalanmış Ruhlar Cemiyeti’nin kapısını çalar. Çare bulamaz,
yeri gelmişken söyleyeyim “çare” bulunabilir bir şey değildir, eğer o isterse
sizi bulur.
İnsanlar ikiye
ayrılır, tam ortalarından veya asimetrik bir acının pergelsiz tavrı yüzünden
üçte ikisinden. Sonuç olarak, insanlar doğar, büyür, ikiye ayrılır, şanslı
olanlar iki parça, daha az şanslı olanlar çok parça olarak ölür ve tek parça
olarak gömülür. Gömülmeyen parçalarla tabi ki Parçalanmış Ruhlar Cemiyeti
ilgilenir. Size onların bu görevinden bahsetmemiş miydim?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder