18 Kasım 2018 Pazar

Parçalanmış Ruhlar Cemiyeti


İnsanlar ikiye ayrılır, kendi içinde. Bahsettiğim şey “insan ırkı içinde” değil, bir insan kendi içinde ikiye ayrılır yani. Biraz karışık oldu tabi, biraz açıklayayım. Belki biraz daha karıştırırım, kime ne? Burda kral benim!

Bütün halinde dünyaya gelen bedenimiz ve onu tek parça teslim etmekteki çabamız boşadır. İnsan bedeni bölünemez bir bütündür çünkü. Ama ruh öyle mi? Değil elbet. Ruh bölünebilir, binlerce kere, onlarca farklı şekilde hem de. Bunu tıp açıklamaz, bunu din açıklamaz, devletler özel hukuku bununla ilgilenmez bile. Bununla sadece ruhu bölük bölük olan ve bunu fark etmiş nadide insanların kurduğu gizli bir örgüt olan “Parçalanmış Ruhlar Cemiyeti” ilgilenir. Bu cemiyet büyük patlamadan önce kurulmuş olup sonsuzdan gelir ve sonsuza gider. Faaliyetlerini sessiz sedasız sürdürür, birleşmesi gerektiği düşünülen ama kesinlikle ayrı kalması gereken parçaların arasına duvarlar örer, kişiyi ise mevcut duruma adapte etmek için kılını kıpırdatmaz. Çünkü bilir, her insan özeldir ve zorlukların üstesinden gelmek ancak kişinin kendisinin yapması gereken bir iştir. Kimse kimseyi “daha iyi” ya da “daha kötü” yapmaz. Biri sadece kişinin yanında olur. İşte, Parçalanmış Ruhlar Cemiyeti’nin vizyon ve misyonu da bundan ibarettir. Duvar örmek ve hiçbir şey yapmamak.

Ruh bölünmesi diyordum, bildiğiniz tüm fen bilimlerini unutun çünkü fiziğin dili tutuk, kimya bilimi bir kenardan şaşkın şaşkın izlemekte, biyoloji oturmuş ağlıyor. Bu benzeri görülmeyen ve milyon yılda değil, yarım saniyede bir yer yüzünde oluşan bir bölünme. Gözle görülemez, kayıtlara geçilemez.

Ruh bölünmesi, bir an’a kadar büsbütün olan ruhun ilk önce ve mutlaka ikiye bölünmesiyle başlar. Dikkat edin, o an ve o an’a verilecek tepki kişinin dönüm noktasıdır. An acı olabilir, ki genelde böyledir. Hatta hep böyledir. İyi olma ihtimali tarih boyunca ihtimal olarak kalmış olup, bir ihtimalken bile güzeldir. O an, acıdır, kötüdür, yakıcıdır. Yakıcı olması sıcaklığından bağımsız olup genelde insanın içini üşüten bir soğukluktadır. Hatta o an ve sonrasında insan her sabaha içinde bir kırağı ile uyanır. O an ve sonrasında tek parça olamamanın verdiği çoğullukla baş edemez, bazen çıldırır.

O an’dan sonraki an’lar ilk an’ın tekrarı niteliğindedir. Ne de olsa tarih tekerrürden ibarettir. Ruh bölünmeleri de öyle. İlk oluşan iki parçadan biri; pembe gözlüklü olup “tek ruh” inancına tapmaktadır. Fakat diğeri tam bir imansız olup sonsuzluğun içindeki sonu beklemektedir. İkisi de yanılır  ve azalarak yaşamaya devam ederler. Bir diğer tabirle, azalarak çoğalırlar. Kalabalıklaşırlar.  Kişi bu durumda ya çıldırır-ki bu ihtimalden size daha önce bahsetmiştim- ya da eğlenmeyi öğrenir. Bazen bir paket çekirdek alıp ruhunun parçalarının sohbetine kulak misafiri olur, bazen onları duymamak için yüksek sesli şarkılar söyler, bazen onlardan medet umar. En çok da geceleri, ağlayarak Parçalanmış Ruhlar Cemiyeti’nin kapısını çalar. Çare bulamaz, yeri gelmişken söyleyeyim “çare” bulunabilir bir şey değildir, eğer o isterse sizi bulur.
İnsanlar ikiye ayrılır, tam ortalarından veya asimetrik bir acının pergelsiz tavrı yüzünden üçte ikisinden. Sonuç olarak, insanlar doğar, büyür, ikiye ayrılır, şanslı olanlar iki parça, daha az şanslı olanlar çok parça olarak ölür ve tek parça olarak gömülür. Gömülmeyen parçalarla tabi ki Parçalanmış Ruhlar Cemiyeti ilgilenir. Size onların bu görevinden bahsetmemiş miydim?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İyi Ki O Kuyuya İndim

Epey oldu yazmayalı. Hayatın akış hızı ışık hızını zorlayınca kalemim yetişemedi. Biçare bense mecburen akışa bıraktım kendimi. Mütevazi hay...