4 Nisan 2016 Pazartesi

Çocuklar İnanılmak İster

    11 yaşında bir kız çocuğu. Çocuk diyorum, lütfen dikkat. Birazdan bir çocuğun katlanması gerekenden fazlasına omuz verecek, bir çoğunuzun kalbi sızlayacak bu hikayeyi okurken. Şimdilik tek aklınızda tutmanız gereken, 11 yaşında bir çocuk olduğu.

    Anne baba boşanmış, bilmem ne zaman. Anne gitmiş, başka bir adamla evlenip, yok saymış çocuğunu. Baba ise görünürde daha insaflı. Babaanneyle amcaya emanet etmiş çocuğu, alt kata yeni eşiyle taşınıp devam etmiş hayatına. Çocuk 11 yaşında. Muhtemelen bebekleriyle evcilik oynamak en sevdiği oyun. Anne rolünde, bebeğini asla bırakmayıp ona çeşit çeşit pasta kurabiye yapan mükemmel bir anne. Bebeği uyurken sessiz hareket eden bir anne. Oyun diyip geçmeyin, oyun da olsa o mükemmel bir anne. Çocuk işte demeyin, çocuklar ders verir bazen bize. Çocuklar çok şey anlatır. Çocuklar, anlamayı bilene dünyaları anlatır. Bu yüzden, en çok çocukları dinlerim ben. Şu suyu çıkmış dünyada çocuklardan daha temiz ne var ki, siz söyleyin?

   Lafı uzatmanın bir manası yok, çocuk oyun yaşlarında. Oyunla gerçeği ayıramayacak kadar yabancı bizim karanlık dünyamıza. Amcasının onunla oyun oynadığını sanıyor. Yıllarca oyun sanıyor, canını yakan gerçeği. Belki oyun sandığından, belki de korkusundan çekiliyor köşesine. Eminim geceleri bebeklerine sarılıp onları korumak istemiştir bu çirkin oyundan. Dedim ya, o mükemmel bir anne. Yıllar böyle akıp giderken, dayısı giriyor devreye. Bildiğiniz dayısı yahu, hani canımızın yarısı dediğimiz insanlardan. O da dahil oluyor oyuna. Oyuncular arttıkça, çocuk büyüyor. Her oyunda birkaç yaş büyüyor ruhu. 13 yaşına kadar sesini yutup anlatamıyor kimseye. Sevmiyor ama bu oyunları. Çocuklar canını yakan oyunları sevmezler çünkü.

    Bir gün bir cesaret, belki artık dayanamadığından ve belki de en çok anlaşılmak, artık kurtulmak istediğinden rehberlik öğretmeninin kapısını çalıyor. Diyor ki, öğretmenim ben artık bu oyunu oynamak istemiyorum, yardım et. Öğretmenlikten uzak, insanlıktan nasibini almamış öğretmen inanmıyor. Yalan diyor anlattıkların. Çocuk ısrarla çalıyor öğretmenin kapısını. Başka kapısı mı var çocuğun? Oyuncak bebeklerine anlatmamıştır eminim, en fazla sarılıp ağlamıştır ama anlatmamıştır. O mükemmel bir anne, üzmek istememiştir çocuklarını. Ne diyordum, öğretmen… En sonunda bir Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı çalışanı ile konuşuyor. Mevcut düzenin şaşırtmayan tepkisi, takipsizlik veriyor, araştırmaya tenezzül dahi etmeden. Çocuk artık inanılmamaktan yorulmuş bir halde, kendince son kez çalıyor öğretmenin kapısını. “Siz” diyor, “ Siz bana inanmıyorsunuz ama ben size kanıt getireceğim.” Bu cümle bile kulaklarımın uğuldamasına yetti. Nasıl bir kanıt getirecek, üç saniye düşünün gözlerinizi kapatıp. 13 yaşında bir çocuk, tecavüz ispatı için nasıl bir kanıt getirebilir ki? Üç saniye düşünmek bile yetiyor içimi darlamaya. Öğretmen, getir diyor. Eminim o da korkmuştur. Yada belki de ciddiye bile almamıştır. Mesele bu değil, mesele aslında bu da. Neyse.

   Ertesi gün elinde bir poşetle geliyor çocuk. İçinde ne olduğu belirsiz bir sıvı. “Bu ne?” diyor şaşkın öğretmen. 13 yaşında bir çocuk yaşına ilişmemesi gereken bir soğukkanlılıkla “ amcamla oynadıktan sonra ondan dökülen sıvı” diyor. AMCAMLA OYNADIKTAN SONRA ONDAN DÖKÜLEN SIVI. AMCAMLA OYNADIKTAN SONRA ONDAN DÖKÜLEN….

   Bu cümle, kulaklarımda öyle çok tekrar etti ki kendini. Hikayenin kalan kısmını duymadım. Yasal işlemler, öğretmene ve Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı çalışanına soruşturma. Amcayla dayıya hapis. Çocuğa muhtemelen devlet koruması. Çocuk demeye utanıyorum. Çocuklar amcalarının spermlerini kaşıkla bir poşete koyup getirmemeli, çocuklar o kaşıkla kumla suyu karıştırıp çamur ve o çamurdan pastalar yapmalı. Çocukların canı bisikletten düştüklerinde acımalı. Çocukların gözündeki yaş, gülmekten akmalı. Çocuklar yaşlarından erken büyümemeli.

   Neden yazdım bunu? 5 gün önce, İzmir Çocuk İzlem Merkezi’nin eğitime katıldım. Orda anlattılar. 5 gündür aklımdan çıkmıyor. Sizin de aklınızdan çıkmasın diye yazdım. Sadece 1 yılda 932 çocuk istismarı tespit edilmiş. Ve sadece İzmir’de. Ve sadece tespit edilenler. Ulaşamadığımız belki bir bu kadarı daha. Bişey yapmalı diyorum. Sinirlenip öfkelenmekle olmaz, bişeyler yapmalı.

   Bir çocuk gelir de size anlatırsa nolur inanın. Bir çocuk böyle bir yalan söylemez çünkü. Bir çocuğun aklına böyle bir yalan söylemek gelmez. İnanın. Siz inanmadıkça o çocuk o acıları yaşamaya devam edecek. Ta ki birileri ona inanana kadar. İnanın ve yardım etmekten korkmayın. Çocukların gülmediği bir ülkede, çiçekler açmaz. Kurak toprakların mutsuz ve umutsuz insanları olur çıkarız.

  Çocuklar hep gülsün, çocuklar sadece gülsün.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İyi Ki O Kuyuya İndim

Epey oldu yazmayalı. Hayatın akış hızı ışık hızını zorlayınca kalemim yetişemedi. Biçare bense mecburen akışa bıraktım kendimi. Mütevazi hay...