3 Ocak 2017 Salı

İçimdeki İçim

İçimde küçük bir kız çocuğuyla yaşıyorum.  Hayır onu yemedim. O beni doğurdu.

Sadece gözlerimi kapattığımda görebiliyorum onun çilli yanaklarını, sadece gözlerimi kapattığımda duyabiliyorum eksik dişlerinin arasından çıkan gülüş seslerini.

Arada bir kulağıma sizin duymadığınız şakalar yapıyor, bazen  gıdıklıyor beni hınzırca. Durduk yere gülüşlerim, onun yüzünden.

Hele omuzlarım düşecek gibi oldu mu hemen yetişiyor imdadıma. Kalbime sarılıyor, sıcacık oluyorum.

Sadece ikimizin bildiği bir masalı her gece ben uyurken bana anlatıyor. Ben masalın sonuna hiç yetişemiyorum, o ise her gece baştan başlayıp anlatmaktan usanmıyor.

Ağlarsam, en çok onun gözleri kızarıyor. Bazen ben susuyorum, o ağlamaya devam ediyor.

Kızıp küstüklerimi unutmamam için “kara kaplı defter” ine not edip sonra defteri nereye koyduğunu unutuyor. Buna birlikte gülüyoruz, o yine gelip kalbime sarılıyor.

Yaramaz, neşeli, büyümeye hiç niyeti olmayan bir kız çocuğu. Kaç yaşında bilmiyorum. “Çocuk yaşta” işte. Henüz hiç kırılmamış, ağzının kenarında az önce yediği salçalı ekmekten kalma salça lekesiyle ve çok çikolata yemekten çürümüş dişleriyle tam anlamıyla “çocuk yaşta”.

Siz fark etmiyorsunuz ama biz bazen sohbet ediyoruz. Kendimden daha çok güvenirim ona.  Tüm kararlarımı ona danışarak alırım. Gözlerimi kapatırım-bu hareket ona ihtiyacım olduğunu ifade eder- ellerimi çenemin altında birleştirir en dürüst ve en düz cümlelerle anlatırım durumu. Çok düşünmez, 3 saniye. Sadece 3 saniyede ve bir çocuk doğallığında söyler fikrini. Hiçbir zaman onu dinlediğim için pişman olmadım, aksine tüm pişmanlıklarım ona sormadan aldığım kararlarımdan doğdu.

“Yaş almanın” büyüsüne kapılıp onu yok saydığım hatta onu susturmak için “sen ne anlarsın” diyerek azarladığım oldu. Önceleri küstü sandım. Çocuk işte, küser dedim. Meğer küsmemiş, bir gün onu anlayacağımdan ve arayacağımdan öyle eminmiş ki, bir köşede gözlerimi kapatıp ellerimi çenemin altında birleştirmemi beklemiş. Öyle bir sarıldı ki kalbime, kendimi hiç bu kadar sahiplenilmiş hissetmemiştim. Ve hiç bu kadar ait olduğum yerde, kendimde.

Bırakmadım bir daha, bırakmam da artık.

Siz de bulun, içinizde bir köşede oturmuş küçük çocukları. Bir kere olsun dinleyin; anlattıkları masalı, gülüş seslerini, “hadi” dedikleri anları.

İzin verin, kalbinize sarılmalarına.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İyi Ki O Kuyuya İndim

Epey oldu yazmayalı. Hayatın akış hızı ışık hızını zorlayınca kalemim yetişemedi. Biçare bense mecburen akışa bıraktım kendimi. Mütevazi hay...